Palu ailesinin ardından…
Televizyonda aile içi cinsel şiddet, aile içi cinsel istismar, cinayet ve kayıp çocukların dramını içeren olayları günlerce yayınlayan; failleri, şiddete maruz bırakılanları ve tanık olan bizleri her anlamda sömürerek para kazanan medyanın insanlar üzerinde yarattığı etkileri gözlemliyoruz. Bu programlar sonrası elimizde kalan şunlardır;
– Uyuyamayan, ağrılar çeken, maruz bırakıldıkları şiddet deneyimlerini hatırlayan ve tetiklenen, şiddet öğeleriyle travmatize olduğunu açıkça yazan insanlar
– Yılgınlık, uyuşma ve boşvermişlik hissinin yarattığı çürüme ve şiddeti yadırgamayan, onu yeniden üreten, gerekli ve geçerli kabul eden bir sürü ifade
– Şiddet ve adaletsizliğe karşı küfür etmekten öte bir şey yapamayan kitlesel çaresizlik
– Şiddeti önlemekle, şiddete maruz bırakılanı korumakla sorumlu kurumların acizliği ile defalarca yüzleşen ve destek sistemine olan inancı artık tükenen kitleler…
Faillerin ortalıkta konuşup gözdağı verdikleri, çocuk ve kadınların belgelenmiş şiddet ve koruma kararları ile birlikte ortadan yok oldukları, öldürüldükleri bir bataklığın içinde toplum olarak gitgide boğuluyoruz. Olan biten hepimizin gözünün önünde; tanıklığımızla ve suça ortak edilmemizle gerçekleşiyor.
En temel görevini yapamayan, şiddet göreni koruyamayan, failleri önleyemeyen ve durdurmayan kurumlardan ne beklemeliyiz? Katilleri, istismarcıları, tecavüzcüleri, işkencecileri cezasızlıkla koruyan; rehabilite ve topluma kazandırma planı bile olmayan bir yapısızlıktan kimleri sorumlu tutmalıyız?
* Topluma zarar verme ihtimaline dair kaygı taşımayan, reyting peşindeki medyayı mı?
* Şiddetle mücadele sistemi-vizyonu olmayan, her aşamada tıkanan, işini yapmaya çalışanın cezalandırıldığı, hiçbir yatırımın yapılmadığı, sosyal medyada infial olmadan harekete geçemeyen, etkin soruşturma-kovuşturma yürütemeyen, delilleri, kayıp çocukları hatta cenazelerini bulamayan, KISACA İŞİNİ YAPMAYAN Adalet Bakanlığı ve içerdiği Emniyet, Yargı kurumlarını mı?
* Sosyal medyada şiddeti evirip çevirip yeniden üreten trolleri mi?
* Vicdanından uyuyamayan, korkudan sesini çıkaramayan, zulüme boyun eğen ve sonuçta bununla eğlenir hale gelen kitleleri mi?
* Hiçbir şey yapamayan, eli kolu bağlanmış meslek kurumları, sivil toplum kurumları, akademik kurumlar, sendikalar, bağımsız medya, yandaşları ve muhalifleriyle birlikte tüm sivil toplumu mu?
* Aileleri mi? Failleri mi? Eğitim-şiddetsiz yaşam-geçinme-konuşma-talep etme ve yaşama hakları ellerinden alınmış halkı mı?
Türkiye’de Palu ailesi gibi binlerce aile olduğunu biliyoruz.
Türkiye’de aileler içinde şiddetin her türlüsünün yaşandığını, vicdanı ve işine saygısı olan bir polis, öğretmen, savcı, sosyal hizmetli, gazeteci, vs karşılarına çıkmazsa mağdurların unutulduklarını, göz göre göre öldürüldüklerini, işkenceye ve tecavüze maruz bırakıldıklarını görüyoruz. Türkiye’de mağdur olanın; onu sömürüp işi bitince kenara atan medyadan başka çalacak kapısının olmadığı gerçeği HEPİMİZİN MESELESİDİR.
Başta yükümlülük sahibi kurumlar ve bunların çalışanları olmak üzere, her birimiz bu olayların parçasıyız. Biz talep etmedikçe kurumlar işlerini yapmıyor. O zaman bir daha talep ediyoruz!
Şiddeti önlemek için harekete geçin! Vergilerimizle oluşturduğunuz bütçeleri sistemin tüm parçalarının işini yapması için harcayın! Güç ilişkileri üzerinden yaratılan ve kitle iletişim araçları yoluyla yayılan bu şiddet kültürü içerisinde yaşamak istemiyoruz. Şiddetin çok satan bir meta haline getirilmesini istemiyoruz. Sorumlu hisseden herkesi talep etmeye, kurumlara kamuoyu baskısı uygulamaya ve sorumlu kurumları da işlerini yapmaya çağırıyoruz. Biz işimizi yapıp talep etmeye; şiddetsizlik üzerine eğitim, savunuculuk ve destek alanında üretmeye devam edeceğiz.
9 Ocak 2019
Cinsel Şiddetle Mücaele Derneği (CŞMD)