Skip to content Skip to footer
İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması, uygulanmasının teşvik edilmesi, entegre politikaların, Sivil Toplum ve Kamu iş birliğinin desteklenmesinde Balkan ülkeleri ve Türkiye hangi noktada?

İstanbul Sözleşmesi BM İkinci Bölgesel Forumu

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği olarak Batı Balkanlar ve Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’nin Uygulanmasının Desteklenmesi başlığında Arnavutluk başkenti Tiran’da gerçekleşen ikinci bölgesel foruma katıldık. İlki 2018 Kasım’da Kuzey Makedonya’nın başkenti Üsküp’de yapılmış olan 2 günlük forumların bu ikincisinde; yine söz konusu bölgedeki 7 ülke olan Arnavutluk, Bosna-Hersek, Kosova, Montenegro, Kuzey Makedonya, Sırbistan ve Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’ne uyumun yasal, sosyal ve politik düzlemde ne derece sağlandığı, kadınlara ve kız çocuklarına yönelen her türden şiddetin önlenmesinde nelerin gelişip nelerin eksik kaldığı üzerine oturumlar ve grup tartışmaları yürütüldü. Forumun ikinci günü ise özellikle cinsel şiddet konusunda ülkelerdeki koruma ve önleme politikalarına ayrılmıştı. 

Açılış oturumuna UN Women Bölge direktörü Alia El-Yassir moderatörlüğünde ev sahibi Arnavutluk Başbakanı, AB’nin Arnavutluk’tan sorumlu Elçisi ve Arnavutluğun Sağlık ve Sosyal Koruma Bakanı katıldı. Bu oturumda katılımcılar şiddetin önlenmesinde sivil toplum kurumlarıyla iş birliğinin önemini, finans ve insan kaynakları kısıtlı olduğu için bir çok adımın atılamadığını ve elbette zihniyet dönüşümünün önemli olduğunu belirttiler. (Bu 3 önerme 2 günlük forumun tamamının özeti olabilir.) Bunun yanı sıra Arnavutluk’ta ilk kez faaliyete geçen ve cinsel şiddet destek birimleri olan Lilium Merkezleri anlatıldı.

İstanbul Sözleşmesi BM İkinci Bölgesel Forumu

Arnavutluk, “Kendi Sesini Bul” Projesi dahilinde hazırlanan mobil uygulama GiejZa’yı da tanıttı. 3 ana işlevi olan uygulamada tüm kadınlara Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddet anlatılıyor, kullanıcılar STK’lara ulaşarak iletişim kurabiliyor ve üçüncü olarak da devletin bütün birimlerine (Acil servisten doktorlara, avukatlara, ilgili meslek uzmanlarına erişim mümkün.) ulaşabiliyorlar. 

Birinci Gün

İlk oturumun açılış konuşmasında Grevio – Ev içi ve Kadına Yönelik Şiddete Karşı Aksiyon Alan Uzmanlar Grubu Başkan Yardımcısı Iris Luarasi ev içi şiddet için 7/24 hizmet veren merkezlerin ve cinsel şiddete özel hizmet veren uzmanlaşmış merkezlerin mutlaka bulunması gerektiğini ve artık bu konuda ülkelerin kapsamlı çalışmalar yapması gerektiğini belirtti. Son 20 yıldır Toplumsal Cinsiyet kavramı üzerine sürdürülen tartışmalara da değinen Luarasi’nin konuşmasından bir alıntı;

İstanbul Sözleşmesi BM İkinci Bölgesel Forumu

“Kadın-erkek eşitliğini kabul edersek geleneksel kültürümüzün başına ne gelecek? gibi korkular var. İstanbul Sözleşmesi sosyal önyargıların, gelenek veya töreye dayalı olan uygulamaların ortadan kaldırılması için, bir cinsiyetin daha değersiz olduğu yaklaşımına karşı bu tanımları ortaya koyar. Bulgaristan’da LGBTİ ve transların dahil edilmesine dair tartışmalar olduğu söylendi. Daha sonra Slovakya’da da aynı tartışmalar oldu ve bu iki ülke sözleşmeyi imzalamadı. İstanbul Sözleşmesi’nde cinsiyet kimliği ile ilgili zorlama bir ifade olmadığını görürsünüz. LGBTİ evlilikleri kabul edilsin diye zorlamaz. Ancak Toplumsal cinsiyet temelindeki ayrımcılığı yasaklar. Taraf ülkeler ise bunun bir tehlike olduğunu düşündüler.

Diğer eleştirenler de ev içi şiddetin hem erkeği hem kadını aynı oranda etkilediğini iddia ediyor ve kadına odaklanmanın ayrımcılık içerdiğini öne sürüyor. Avrupa genelinde İstanbul Sözleşmesi’nin kadınların yaşamında olumlu etkileri olduğunu söyleyebiliriz. Kaynaklar aktarıldı, eğitimler arttı. İstanbul Sözleşmesi güçlendirici oldu. Israrlı takip, namus cinayeti, zorla evlendirme, evlilik içi tecavüz gibi uygulamaların suç kapsamına alınmasını sağladı. Ülkeler ilerlemeleri geriye götürmemeliler. Toplumsal cinsiyetin İstanbul Sözleşmesi altında gizli bir gündemi yok. Hedefi gayet açık bir şekilde birinci maddede belirtilmiştir. Ev içi ve kadına yönelik şiddeti önlemektir.(Alıntı konuşmanın Türkçe simultane çevirisinden alınmıştır.)

Açılış konuşmalarının ardından 7 ülkenin temsilcileri kendi ülkelerinde İstanbul Sözleşmesi’nin uygulamalarını ve güncellemelerini aktardılar. Arnavutluk direkt olarak Grevio’nun tavsiyelerini madde numaralarına göre cevapladı ve her bir madde için nasıl adım attıklarını aktardı.

İstanbul Sözleşmesi BM İkinci Bölgesel Forumu

Diğer sunumlar daha genel ve aktarılmak istenenlere odaklıydı, kalan meseleler zihniyet dönüşümü, kaynak azlığı ve STK’larla iş birliği üzerinden açıklanıyor veya gerekçeleniyordu. Türkiye sunumunda ağırlıklı olarak şiddetten hayatta kalan kişilerin ikincil travmalar yaşamasını önlemek üzere tasarlanan “Adli Görüşme Odaları” tanıtıldı. Bir pilot uygulama olan Elektronik kelepçe uygulamasına da değinen konuşmacı, elektronik kelepçenin 85 adet uygulandığını ve %100 başarı elde ettiğini belirtti. Günde en az 2-3 kadının erkekler tarafından öldürüldüğü Türkiye’de, caydırıcılığı %100 başarılı olduğu söylenen bu uygulamanın sadece 85 kez kullanılmasını ise gerekçelendirmedi. Kadınların acil destek isteme butonu olarak kullanmaları için tasarlanan telefon uygulaması KADES’le ilgili ise sunumda bilgi verilmedi, ancak KADES’in broşürleri dağıtıldı.

Şiddete müdahale etmede koordinasyonu kim yürütmeli?

Birinci günün 2. oturumunu Kadına Karşı Şiddeti Bitir UN Trust Fonu Müdürü Aldijana Sisic modere etti. Sisic “Kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddet bütün ülkelerde oluyor, en zengin ve en fakirlerinde… Başlangıç noktamız ne olmalı?” diyerek bize göre kaynak yetersizliği gerekçelerine de gönderme yapmış oldu.

Sisic daha sonra “Ben bir kadın olarak kimsenin beni korumasını, bana bir şey vermesini istemiyorum. Ben temel bir insan hakkından bahsediyorum. Burada birinin bana bir şey vermesi değil benim buna hakkımın olması önemli. Devletin bu korumayı sağlama yükümlülüğü var. Burada iş birliğinden bahsederken bunun bir hak olduğu ve devletin bunun yükümlüsü olduğu bilinmeli ve vurgulanmalı”  diyerek, şiddete müdahale etmede koordinasyonu kimin yürütmesi gerektiğini tartışmaya açtı.

Koordinasyonu kamu kurumları mı yoksa STK’lar mı yürütmeli?sorusuna konuşmacılardan ve salondaki katılımcılardan görüşler geldikten sonra Sisic tüm salona STK’ların koordinasyonda olduğu kaç ülke olduğunu sordu. Salonda 3-4 el kalktı. Bu ülkelerin hangileri olduğunu bilmiyoruz ancak salonda Batı Balkanlar ve Türkiye dışındaki ülkelerden katılımcılar da olduğunu biliyoruz.

Bu oturum sonrasında, birbirine paralel giden 4 konu başlığında atölyeler yürütüldü. Tüm atölye başlıkları ülkelerde kurumlar arası koordinasyon ve iş birliğinin nasıl sağlanabileceği, nasıl güçlendirilebileceği, bunun araçları ve önündeki engeller üzerineydi.

İkinci Gün

İkinci gün gerçekleşen paralel tartışma gruplarında tartışılan 3 konu başlığı, sorunun çözümüne odaklayan açıcı sorularla desteklenmişti. Tartışma sonrası 3 grubun sunumlarında şunlar öne çıktı;

1-Bölgedeki ülkelerin cinsel şiddet konusunda önleyici uygulamalarını geliştirmesi

Cinsel şiddette önleyici uygulamaların ikiye ayrılması gerekir; birincil önleyici uygulamalar toplumsal cinsiyet normlarının sisteme dayalı ve görünürlük üzerinden önlenmesi, ikincil önleyici uygulamalar ise bilgiye ve desteğe erişim, müdahale-sorumluluk (response) alınmasına yönelik uygulamalar. Her ikisinde de hayatta kalanın rolü var, ancak sorumlu değil. 

İstanbul Sözleşmesi BM İkinci Bölgesel Forumu

2-Cinsel suçların adli takip sürecinde etkin ve hak temelli soruşturma-kovuşturma

Cinsel suçların etkin ve hak temelli takibinde belirleyici olan 3 konu var. İlki cinsel şiddetin mevzuatta nasıl tanımlandığı. Farklı ülkelerde farklı tanımlanan cinsel suçların derli toplu ve evrensel bir suç tanımının olmaması. Örneğin erken dönem evlilikleri veya evlilik içi tecavüz suç mu değil mi? Kültürel kabuller cinsel şiddet suçlarını örtebiliyor ve sonuçlar da mağdur değil aile lehine oluyor. İkinci konu rıza tanımındaki karmaşa ve 15-16 yaş grubunda rıza meselesinin net tanımlanmaması veya farklılıklar. Üçüncü konu ise alandaki STK’ların kadına yönelik şiddet suçlarında 3. Taraf olarak mağdur lehine davalara müdahil edilmemesi. 

3-Hayatta kalanlara cinsel şiddet konusunda uzmanlaşmış nitelikli hizmetlerin tedarik edilmesi

Cinsel şiddet konusunda nitelikli hizmetlerin sağlanmasında ilk müdahalenin psikologlar tarafından yapılmasının, kurumsal eşgüdümün, özelleştirilmiş hizmetlerin, gizliliğin korunmasının, farklı paydaşların sorumluluk paylaşmasının önemli olduğu belirtildi. Bu grubun sunumunu Mağdur Hakları Dairesi’nden yargıç Gökçe Bahar Öztürk yaptı ve sorumluluk paylaşımına örnek olarak da Türkiye’deki ÇİM’leri gösterdi. Çocuk İzlem Merkezleri’nde 3 ayrı bakanlığı temsil eden uzmanlar iş birliği yapıyor. Bahar Öztürk ayrıca STK’ların rolünü, hizmetlerin izlenmesi ve eksikliklerin geri bildiriminin verilmesi olarak tanımladı. STK’ların, eğitilmemiş kişiler hizmet veriyorsa, yetersiz insan kaynağı varsa bunları izleyip geri bildirim verebileceği örneklerini verdi. (Türkiye’de Kamu kurumlarının, özellikle kendi hizmetleri veya o hizmetlerin niteliğiyle ilgili sivil toplum örgütlerine bilgi vermediklerini deneyimlerimizden biliyoruz. Örneğin hastanelerden bilgi almak neredeyse imkansız. Türkiye’de kamu kurumlarının kamuoyu ile, medyayla veya sivil toplumla bilgi paylaşmadığı gibi, birbiriyle de bilgi paylaşımı ve koordinasyon eksikliği yaşadığını kadınların hayatını tehlikeye atan birçok örnekten biliyoruz.) Bu grupta son olarak 7/24 sunulan hizmetlerde vardiya sistemi önerildi.

Cinsel şiddete yönelik iyi uygulama örneklerinin anlatıldığı ikinci oturumda, cinsel şiddet konusunda ülkelerindeki iyi uygulamaları anlatan 5 ülkenin konuşmacıları arasında Türkiye ve Karadağ’ı (Montenegro) temsil eden kimse bulunmuyordu.

Forumun Genel Değerlendirmesi

İstanbul Sözleşmesi BM İkinci Bölgesel Forumu

Forumun bütününe yönelik genel bir değerlendirme yapmak gerekirse; Batı Balkan ülkeleri ve Türkiye’de kamu otoriteleri ve sivil toplum örgütlerinin bir araya gelmesinin, karşılıklı olarak kadınlara yönelik şiddetle mücadelede ne tür uygulamalar olduğunun görülebilmesi ve bilgi paylaşımı açısından önemli olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin Türkiye’den foruma katılanlar arasında Adalet Bakanlığı’ndan (Mağdur Hakları Daire Başkanlığı), İçişleri Bakanlığı’ndan (EGM, AB ve Dış İlişkiler Daire Bşk.), Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan (KSGM) temsilciler vardı. Biz sivil toplumda şiddet alanında çalışanlar, hayatlarımızda ilk defa “Kamu Denetçisi” gördük ve işlevini de öğrenmiş olduk. Ülkemizde ŞÖNİM’i dahi bilmeyen bir çok kadın olduğu göz önünde bulundurulduğunda, ihtiyaç sahiplerinin “kamu denetçisi”nden ne kadar haberdar olduğunu bilmiyoruz. Ancak ulaşabildiğimiz en güncel faaliyet raporunda (2017 yılı) bu konuda çalışan kamu denetçisinin “Kadın Hakları” başlığında toplamda 26 adet şikayet aldığı ve cinsiyet ayrımcılığı alt başlığında bir yılda 3 adet başvuru alındığı görülüyor.

Bu durumla bağlantılı olarak not edilmesi gereken önemli bir nokta şuydu: 7 ülkede gerçekleşen Cinsel Şiddet konusundaki Hizmetlerin Haritalama Çalışması’nın ikinci gün yapılan sunumunda ülkelerden gelen hizmet ve yasal düzenlemelere dair bilgilerle, kamu temsilcilerinin Forum’da verdikleri bilgilerin birbiriyle örtüşmediği görüldü. Bir gün önce Hükümet-Kamu temsilcileri verilen destek hizmetlerini bir anlamda başarı hikayeleri gibi aktarırken –elbette eksikliklere de değinerek-, bir gün sonra sunulan araştırmada görüşme yapılan kişi ve kurumların (sivil ya da kamu) verdikleri bilgiler bu başarı hikayeleriyle çelişiyordu. BM moderatörleri de gelen tepkiler sonrasında bu araştırmanın bilgilerini karşılaştırmalı olarak kontrol edeceklerini belirttiler. Örneğin araştırma sonuçlarında Sırbistan’da evlilik içi tecavüzün suç kapsamında tanımlanmadığı söyleniyordu. Ancak katılımcılardan bunun doğru olmadığı yorumu geldi. Bazıları araştırmanın birebir muhataplarla görüşerek yapılmadığını, bazıları bilgilerin eski olduğunu ve güncel olmadığını belirttiler.

İstanbul Sözleşmesi BM İkinci Bölgesel Forumu

CŞMD olarak bu çelişkinin önemli bir veri olduğunu düşünüyoruz. Araştırma bir proje dahilinde her ülkeden seçilen STK’ların kendi ülkelerindeki cinsel şiddete yönelik hizmetlere dair sundukları verilere dayanıyor. Bu veriler sivil kurumlar ve kamu kurumlarından mülakat, ikincil araştırma, anket, yapılandırılmış görüşme gibi çeşitli yöntemlerle alınmışSTK’lar bu anketleri alanda ulaşabildikleri kaynaklarla yapıyorlar. Belli ki kamu kurumlarına ulaşılamamış veya kamu kurumları STK’larla sarih bilgi paylaşmamışlar. Türkiye’de 6284’ten haberi olmayan polisler, hakimler, hatta avukatlar olması gibi yasalar ve kamu hizmetlerinden haberi olmayan, yanlış bilgi veren kamu çalışanları da mevcut. Faydalanıcıların da bu hizmet ve bilgileri bilmediği veya güncel olmadıkları ortada. Nihayetinde sivil kurumlar ile kamu kurumları arasında veya kamu kurumlarının birbirleri arasında iletişim ve entegrasyonda çok büyük bir tıkanıklık olduğu da görünür oldu. Ülkelerin cinsel şiddetle ilgili verdikleri hizmetlerin kapsamlı bir verisini sunamaması, varsa bu verilerin ulaşılabilir olmaması da göz önünde bulundurulmalıdır. Araştırma salondaki katılımcılar tarafından yetersiz bulundu ve bunun olası sebepleri de bizim için önemli veriler.

İkinci nokta, konuşmacıların çoğunluğunun hizmet eksiklikleri veya atılamayan adımlar için finans kaynaklarının olmadığını veya kısıtlı olduğunu aktarmalarıydı. Bu durum katılımcılara 7 ülkenin tamamında toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bütçeleme yapılmadığını gösterdi, bu konuda eleştiri ve öneriler de yapıldı. Bununla bağlantılı olarak, elbette tüm oturumlar ve atölyelerde en çok dile getirilen husus da zihniyet değişiminin/dönüşümünün sağlanması gerektiği oldu.

 İstanbul Sözleşmesi BM İkinci Bölgesel Forumuİstanbul Sözleşmesi BM İkinci Bölgesel Forumu

Üçüncü nokta ise katılımcıların bir soru sorma uygulaması olan “sli.do” üzerinden sordukları cevaplanamayan sorulardı. Bu soruların bir kısmı konuşmacıların yaptıkları yorumlara gönderme yapıyordu. Örneğin “STK’larla iletişim ve işbirliği konusunda siyasi irade ve isteğinin  önemi ve işbirliğinin sürdürülebilirliğinde ne kadar kritik olduğu”, “LB ve trans kadınların katılımını sağlamak ve LGBTİ örgütleriyle entegrasyon iş birliği geliştirmek için ne gibi tedbirler alındığı?”, “özellikle sivil alandan katılımı sağlayacak mekanizmaların –eğer varsa- hangi mekanizmalar olduğu?” gibi oldukça somut sorular geldi. BM moderatörleri bu soruları cevaplanmasalar bile kayıt aldıklarını ve bu soruların ileriki toplantılarda cevaplarının aranacağını söylediler. Kim bilir?

Kapanış Konuşması ve Sonuçlar

Forumun kapanış konuşması yine Alia El-Yassir’den geldi. Bu toplantının bir mihenk taşı olduğunu belirttikten sonra Alia, imza atan ülkelerin İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamasında açıklıklar bulunduğunu söyledi. Siyasi iradenin izlenebilir hale getirilmesi gerektiğini belirterek özellikle üye ülkelerin bir uluslararası sözleşmeye imza atarken, o sözleşme gereklerini uygulamadaki kaynakları da düşünüp bütçesini araması ve hazırlaması gerektiğinin altını çizdi. Forumda öne çıkan diğer iki konuyu da işaretledi; eğitimin kritik önemi ve faaliyetlerin yerleşmiş kurumsal mekanizmalarla sürdürülebilir ve hak temelli olmasının önemi.

Son olarak tüm salona cevaplarını şu andan itibaren düşünmeye başlamamızı salık vererek şu sorularla veda etti:

  • Cinsel şiddetin bildirilmesini nasıl teşvik ederiz?
  • İkincil mağduriyetler yaşanmadığından nasıl emin olabiliriz?
  • Gizliliğin korunduğundan nasıl emin olabiliriz?
  • Nasıl hesap verebilir olacağız?
  • Yaklaşımlarımıza uygun kültürel tabu ve normlara nasıl karşı çıkabiliriz?

Salonda konuştuğumuz paydaşlardan bazılarına ve özellikle bu tür toplantılara düzenli katılanlara, “kadınların hakları temelinde bir zihniyet dönüşümünün (ya da kültürel dönüşümün) ne kadar süre alabileceğini” sorduk. Forumun kendisi alınamayan sonuçlara dair her disiplinde Avrupa’dan Doğu Asya’ya kadar bir “eğitim şart” mesajını özür dilenircesine içeriyordu. Sorumuza gelen cevaplar iki kutupluydu, bazıları 25 yıl, bazıları 150 yıl, bazıları “istenirse” kapsamlı kaynak ve yatırımlarla çok kısa bir süre olarak görüyordu bu süreci. Bu yüzden BM nezdinde ilk kez katıldığımız bu toplantının başlığını seçmek oldukça zorlayıcı oldu. 2011 yılında imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi’ni halen imzalamayan ülkelerin imzalaması ve imzalayanların da sözleşmeyi uygulaması adına yukarıdaki sorular 8 yıl sonra hala soruluyorsa, daha yapılacak çok iş var demektir.

Öyleyse imzacı devletler artık havayı dövmeyi bırakıp bir an önce somut adımları atmalı!

Hilal Esmer
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği

 

Toplantı Hakkında

(Forum’un Konsept notundan alıntıdır.)

“Birbirine Entegre Politikalar, Kapsayıcı İşbirlikleri”

İkinci Bölgesel Forum: Batı Balkanlar ve Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’nin Uygulanmasının Desteklenmesi / Tiran – Arnavutluk

Fonlayanlar: Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Arnavutluk Sağlık ve Sosyal Koruma Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Kadın Fonu

İstanbul Sözleşmesi (İS) 2011 Mayıs ayında; kadınlar ve kız çocuklarına yönelik şiddeti önlemek adına kapsamlı ve multi disipliner tedbirleri içeren proaktif ve entegre politikalar üreterek kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddete bütüncül bir yaklaşım geliştirmek, hayatta kalanları korumak ve failleri yargılamak için taraf devletlerin imzasına açıldı.

İstanbul Sözleşmesinin benimsenmesi; bağımsız uzmanlardan oluşan İS’nin izleme organı GREVIO’nun, kadınları şiddetten koruma ve şiddeti önlemede yasal ve diğer tüm tedbirler için bir yol haritası haline gelmiş olan standartları ve önerileriyle, Avrupa seviyesinde çığır açıcı bir ilerlemeyi temsil eder.

info@cinselsiddetlemucadele.org – +90 542 585 39 90