CİNSEL ŞİDDET KAVRAM TARTIŞMALARI-2:
ARZU / RIZA / RIZA İNŞASI
29 Mayıs’ta gerçekleştirdiğimiz Cinsel Şiddet Kavram Tartışmaları’nın ikincisinde farklı boyutlarıyla rıza kavramını tartıştık. Hem toplumsal boyutta, hem de kişisel ilişkilerimizde rızanın yerini, rızadan ne anladığımızı, rıza ve arzu arasındaki ilişkiyi konuştuk. Rıza kavramının ilişkilerimize daha güçlendirici bir dili ve yaklaşımı nasıl yerleştirebileceği ve bizi nasıl yetkinleştirebileceği üzerine fikir ürettik.
Rıza kavramının hukuki söylemde ve dava örneklerinde sıkışıp kalmamasını, rızayı kişisel yaşantımız ve ilişkilerimiz üzerinden de konuşmayı istiyoruz.
29-05-2016 ARZU / RIZA / RIZA İNŞASI
Hukuki Boyut
Hukuk sadece yazılı birşey değil, yargı pratiklerinin önemi karşımıza çıkıyor. Nitelikli cinsel saldırı için penetrasyon kanıtı ve Mağdurun “istemedim” demesi yeterli olmuyor. Rıza kavramı burada devreye giriyor ve istemediğini kanıtlaması isteniyor. Failin evine gitmek, bağırmamak vb. rızanın varlığına kanıt olarak sunulabiliyor. Bu yorumlamalar devletin yasaları pratikte uygularken cinsel mitlerden ve eril düzenden ne kadar beslendiğini gösteriyor.
Erkek egemen sistem, hukukta da erkek cinselliğine odaklanıp kadınları ’pasif rıza gösteren’ olarak tanımlıyor. Kadınların, kendi iradeleri ile cinselliğin aktif katılımcıları olduğu algısı toplumda ve devlet politikasında oluşturulmuyor.
15-18 yaş arası çocukların beraberliklerinde, aileler istemediğinde çocukların rızaları devreye girmiyor ve genelde oğlan çocuk cezalandırılıyor. Devlet politikasındaki cinsel sağlık eğitimlerinin eksikliği, gençlerin karşılıklı rıza ile cinsellik yaşamalarının ahlakçı bir yerden engellenmesi de çok çeşitli ceza ve mağduriyete, bazen de zorunlu çocuk evliliklerine yol açabiliyor.
Beyanın esaslığı yanlış anlaşılıyor. Beyan esastır demek beyan doğrudur demek değildir. Hayatta kalanın beyanının esas alınarak eşitsizliğinin yarattığı koşulların görülmesi, failin cinsel saldırı olmadığını ispatlaması gerektiğini belirten bir söylem. Hukukta bütün şüphelerden sanık yararlanır, fakat o şüpheyi oluşturmayacak önlemler almak devletin sorumluluğundadır. Etkin soruşturma ve kovuşturma yapılması ve delillerin toplanması yargının sorumluluğudur. Halka cinsel saldırıdan nasıl korunacaklarına, ne yapmaları ve yapmamaları gerektiğine ilişkin eğitimler vermek devletin sorumluluğundadır.
Sosyolojik Boyut
Sınır çizme, yabancı korkusu bebeklikten başlıyor aslında, fakat ebeveynler çocuklarının sınırlarını asla görmediği ve kabul etmediği için çocukların özel alan algısı, hayır deme becerisi gelişmiyor. Rıza kavramının sorgulanmaması ailede başlıyor, okulda devam ediyor. Yetişkine koşulsuz itaat kültürüyle yetiştirdiğimiz çocuklara hayır demeyi elbette ki öğretemeyiz.
Kültürel olarak da rıza kavramını değil, tam tersini öğreniyoruz. Toplum olarak özel alanımızı sınırımızı belirlemeyi, gerçek duygularımızı ifade etmeyi bilmiyoruz. Kız çocuklarına kendilerini her türlü cinsellikten sakınmaları öğretilirken erkek çocuklara büyük bir özgüvenle her alanda istediğini alma, saldırma, elde etme rolleri yükleniyor. Kadına sorumluluk yüklüyor ama erkeğe sorgulama yüklemiyor. Bir taraftan da erkek zaten cinselliği hep ister, hep hazırdır. Erkekte rıza aramaya gerek yok mitleri (yanlış inanışları) var. Medyanın cinsiyetçi dili ve ürettiği imgeler de yine cinsellik ve rızayla ilgili mitleri besliyor.
Özgür kadın algısı; sınırları olmayan, her şeye hep rızası olan kadın olarak tarifleniyor.
Gündelik pratiklerde rızayı sorgulama konusunda problem yaşıyoruz. Flört ilişkilerimizde yaşadığımız durumların taciz, baskı ya da şiddet olduğunu fark etmemiz çok sonradan olabiliyor. Bu konular üzerine düşünüp konuştukça, bizim o an olumlu sandığımız deneyimlerin aslında şiddet içerdiğini ve zorlandığımızı fark edebiliyoruz.
Cinsel sağlık eğitimlerinde sürekli cinsel yollarla bulaşan hastalıklardan, enfeksiyonlardan, korunma yöntemlerinden bahsetmenin cinselliğin korkulması gereken pis birşey olduğu algısı yaratması gibi, rızanın da sürekli cinsel şiddet üzerinden konuşulması, “şiddet olmaması için sormamız gerek” gibi negatif bir çağrışım yüklüyor kavrama.
İlişkilenmelerde rıza vermek gibi düşünülerek aktif/pasif ayrımına düştüğümüz algısı da oluşabiliyor. Halbuki karşımızdakine rızasını sorarak onu da aktif bir hale getirmiş oluyoruz aslında. Rızayı konuşmak/konuşabilmek kişileri aktifleştiren bir durum. Çünkü cinselliğin nesnesi değil, öznesiyiz.
Rızayı konuşmak istiyoruz ama nasıl yapacağımız konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Sözel olarak soru sormak en net yaklaşım olmakla beraber okuyabileceğimiz, gözlemleyebileceğimiz sözel olmayan mesajlar, yüz ifadesi, beden dili var. İletişim eksikliğinden kaynaklanan sıkıntılar oluyor. Görmek istemediğimiz, görmezden geldiğimiz mesajlar aslında almadığımız rızalar oluyor.
Hayır demek aslında bir güç, fakat reddetmek suçluluk duygusu da hissettirebiliyor. Başta isteyip sonradan fikrimizi değiştirdiğimiz durumlarda da kendimizden kuşku duyup, suçlayabiliyoruz. Oysa evet demek her türlü cinsel pratiğe evet demek anlamına gelmez.
Seks pozitivizm genellemelere ve varsayımlara dayandırılabiliyor. Aseksüeli gözardı ederek cinselliği sürekli herkesin açık olduğu birşey gibi görme, cinsel özgürlüğün sevimlileştirilmesi, muhafazakarlığın kötülenmesi kendi çevrelerimizde ‘mahalle baskısı’na dönüşüp rızanın konuşulmasını öteleyebiliyor. Rızanın her defa yeniden alınması gerektiği ve sürekli orada olmadığını da hatırlamak gerekiyor.
Arzu / Rıza
İkisi birbirine çok karışıyor. Arzu duyduğumuz zaman aynı zamanda rızamız da var anlamına gelmez. Rıza vermeme nedenlerimiz toplumsal süreçlerden oluşmak zorunda değil. Duygusal ya da fiziksel nedenlerimiz de olabilir. Arzuladığımız halde bir takım içsel süreçlerle cinsellik yaşamak istemeyebiliriz.
Cinsellik anlık bir şey de olabilir ve o an hemen “hayır çünkü şundan” diyemeyebilir, sonradan farkedebiliriz.
Rıza üzerine bu kadar çok düşününce insan durmadan diken üzerinde hissedebilir, ama pratiğe döndürebiliriz ve bambaşka olumlu bir iletişim biçimine de dönüşebilir.
Rıza inşası
Hayır, hayır demektir diyoruz. Rıza inşası üzerinden baktığımızda evet demek her zaman evet demektir diyemiyoruz, çünkü yine cinsel mitlerden ve cinsiyetçilikten beslenerek rızayı üreten bir propaganda var. Hissettiğimiz baskılar ve toplumsal rollerle de evet dediğimiz durumlar olabiliyor.
Örneğin zorunlu erken evlilikler mutlaka zorla olmayabilir ama çocukların evlenmeyi neden istediği, çocukların ailelere itaat veya aileyi mutlu etme istekleri gibi, rızalarını inşa eden süreçleri de düşünmeliyiz.
Ne Yapabiliriz?
* Medyayı, toplumsal cinsiyet mitlerini üretmemesi için uyarma
* Aileleri çocuklarının, onların dahi ihlal edemeyecekleri sınırları ve hakları olduğu konusunda bilinçlendirme.
* Çocuklarla oyun nedir, şaka nedir, sınır ihlali nedir, şiddet nedir konularında çalışma
* Rıza kavramını tartışmaya açma. Özellikle üniversitelerde bütün cinsiyet ve yönelimden gençlerin dahil olabildiği, kendi sınırlarını düşünebilecekleri ve kendilerini sorgulayabilecekleri tartışma ortamları yaratma.
* Somut, basit, gündelik örneklerle çalışıp, rıza inşası budur, burada rıza vardır/yoktur gibi kişinin okuduğunda kendiyle özdeşleştirebileceği, içselleştirebileceği posterler çıkarıp, yaygınlaştırma.
* Rıza kavramını her türlü gündelik pratiğimizde, cinselliğe sıkıştırmadan sorgulama, karşımızdakini görmeye, okumaya, iletişim kurmaya çalışma.