Cinsel şiddet güç dinamikleri ile ilgili bir meseledir. Güç dinamikleri kaynaklara erişim, yaş, eğitim, uzmanlık, karar alma yetisi, sosyal normlar ve değerlerle kurulabilir. Bu dinamiklerin yarattığı ayrımcılıklar belirli bir grubun eşit fırsatlara erişimini kısıtlar ve sosyal adaletsizliklere yol açar. Erkek egemen sistem ve ataerki LGBTİ+’lar, kadınlar, mülteciler, engelliler ve çocuklar gibi grupların daha çok zarar görmesine neden olur. Egemenlik ve güç dengesizlikleri her toplum ve topluluğun içinde vardır. Yetişkin ve çocuk arasında da keskin bir hiyerarşi bulunur, bu nedenle sorumluluk yetişkindedir.
Dil, din, ırk, cinsiyet, etnik köken ya da siyasi görüşten bağımsız herkes zarar verici davranışta bulunabilir. Dışsallaştırma ve bu konuyu “öteki”nin meselesi, ya da “öteki”nin yaptığı eylem olarak görmek toplumun iyilik halini zedeler. Toplumsal sorunların çözümü herhangi bir grubu ayırt etmeksizin herkes için adaletin sağlanmasıyla mümkündür. Suçluları gizlemek, cezasızlık, “hayatta kalan bizden değilse susalım” demek veya cinsel şiddet sanki sadece bir grubun meselesi gibi konuşmak, suçu başkalarına yüklemek, adalete bakış açımızı zedeler.
Türkiye’de cinsel/cinselleştirilmiş şiddet ve istismarın önlenmesinde öncelikle hükümet ve kamu kurumlarının önemli yükümlülükleri bulunmaktadır. Şiddete maruz bırakılan yetişkin ve çocukların etnik kimlikleri, cinsiyet kimlikleri, cinsel yönelimleri, bedensel durumları, inanç ve mezheplerinden bağımsız olarak şiddet sonrası hakları olan hizmet ve desteklere erişmesini sağlayacak bütüncül bir destek sisteminin kurulması; şiddet ve cezasızlığın beslendiği ırkçılık, ayrımcılık, ataerki, cinsiyetçilik, militarizm gibi iktidar ve hiyerarşi üreten güç dinamiklerini desteklemeyen, herkesi kapsayan kamu politikalarının hayata geçirilmesi devletlerin en önemli görevlerindendir.
Mültecileri ötekileştirmek nefreti ve nefret suçlarını körükler. Mülteciler de bu iktidar mekanizmalarını besleyen politikaları destekleyen hükümetler ve devletlerden zarar görmektedir. Ülkenizde mülteci istemiyorsanız öncelikle hükümet-devletlerin ürettiği savaşlara, işgallere, her türlü militer yapıya karşı çıkın ve desteklemeyin. Kendi devletiniz de dahil bütün orduların başka ülkelerdeki militarist girişimlerini amasız fakatsız reddedin. Öfkenizi ve hak taleplerinizi mağduriyet yaşayanlara ve hakları, hayatları ellerinden alınanlara değil; nefret, kutuplaşma, savaş ve ayrımcılıktan beslenen güç ve iktidar sahiplerine, sorumlu yapılara yöneltin. Devletten, hükümetten, uluslararası kurumlardan hesap sorun. Linç, yağma, ve pogroma gerekçe ve aracı olacak hiçbir talebin meşruiyeti yoktur.
Ülkemizde cinsel şiddetin önlenmesini istiyorsanız, hak temelli örgütlerin her zaman söylediklerine kulak verin: Cinsel/leştirilmiş şiddet ve istismarın önlenmesi kişilerin yaşam haklarının ellerinden alınması (idam) çağrıları, mülteci düşmanlığı, kendi gibi olmayan “öteki”yi yok etmeye yönelik linç ve yağma girişimleri ile gerçekleşmez. Cinsel/leştirilmiş şiddet ve istismarın önlenmesi birbirimizin haklarını gözeterek, kendi ürettiğimiz şiddet ve ayrımcılıkla yüzleşerek, tecavüz kültürü yerine sormaya, dinlemeye ve hayır cevabını almaya dayalı olan onay kültürünü destekleyerek gerçekleşir. Dil ve davranışlarımızı şiddete maruz bırakılan herkesi kapsayacak şekilde dönüştürerek, herşeyden önemlisi de hak ve adalet talebini bizden topladığı vergilerle herkesin eşit ve güvende yaşaması için yükümlülüğü bulunan sorumlu iktidarlara yönelterek gerçekleşir. Irkçılık ve pogrom’un karşısında, cinsel şiddete karşı mücadelenin yanındayız!
#SorumlusuGöçmenlerDeğil