Skip to content Skip to footer

CŞMD’nin yaptığı suç duyurularının bir amacı, şiddet eylemleri münferitmiş gibi kişilere yönelik cezaların artması ve sosyal medyada linç edilmeleri değil, şiddetin beslendiği ve gerekçelendirildiği sembolik eylemlere yönelik cezasızlığın giderilmesidir. Bu duyurulardan biri her ne kadar Rasim Ozan Kütahyalı’nın canlı yayındaki futbol programında bir komedi şovu sergilercesine oluşturulan tecavüz mizanseni sonucu ilaçlı gazoz içirilerek bayıltılması üzerine olsa da, suç eylemi aslında tüm izleyicilere canlı yayında verilen mesajın kendisidir. R.O.K. tıpkı “kötü yola düşürülerek tecavüz edilen ve üzerinden zafer elde edilen kadınlar” gibi, futbol maçında yenilen bir takımın temsilcisi durumuna düştüğü için, hak ettiği cezayı “Hadi canım, iç yavrum” söylemleri eşliğinde canlı yayında sembolik olarak tecavüz edilmesiyle görmüştür. Bu önemsiz “şaka” sonrası Boşnaklara ayrımcı küfür edilmesini kimse hazmedememişken, bir saat süren bir mizansen içerisinde tecavüz söylemleri üzerinden kadınların aşağılanmasında kimse bir sorun görmemiştir. Bizim suç duyurumuzda savcılık yapılan eylemlerin ‘erotik içerikli söylemler’ olduğu ve kamu düzenine zarar verme olasılığı bulunmadığı gerekçesiyle, soruşturma yapmaksızın ve delil toplamadan kovuşturmayı reddetmiştir.


SPORDA ŞİDDETİ ÖNLEMEDE BİR TÜRLÜ DEĞİŞMEYEN BAKIŞ AÇISI

Geçtiğimiz hafta sporda şiddetin önlenmesi için üst düzey yetkililer Gençlik ve Spor Bakanlığı Merkez Binası’nda bir araya geldiler. Bu yetkililer arasında futbol kulüp temsilcileri, Türkiye Futbol, Basketbol, Voleybol ve Hentbol Federasyon Başkanları, Gençlik ve Spor Bakanı, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı olduğunu basından takip ettik.

Toplantıda konuşulan tedbir ve düzenlemelere baktığımızda; tıpkı aile içi şiddet, kadına yönelik şiddet, cinsel istismar ve benzeri şiddet konularında olduğu gibi ağırlıklı olarak cezaların ve güvenlik tedbirlerinin artırılması, polis sayısının artırılması, kulüplerde bulunan ‘taraftardan sorumlu yönetici’ görevinin kaldırılarak ‘stat sorumlusu’ adı altında bir yapının oluşturulması gibi başlıkların konuşulduğunu gördük. Maalesef şiddet dili ve algısının dönüştürülmesine yönelik koruyucu-önleyici çalışmalar ve şiddetin azalmasında tüm toplum bileşenlerini, sivil-kamu kurumları ve kulüpleri de içine alan toplumsal farkındalığı artırıcı, kitleleri şiddetsizliğe teşvik eden sürdürülebilir yapısal çalışmalara dair gündem başlıklarını yine göremedik.

Bu büyük eksikliğin; devlet yapılarının ve spor kurumlarının kafa-göz yarılan fiziksel şiddet dışında bir şiddet kavrayışının henüz oluşmaması, toplumsal cinsiyet temelli şiddet konusuna gerekli önemin verilmemesi ve de özellikle koruyucu-önleyici çalışmaların önemine vakıf olunmamasından kaynaklandığını düşünüyoruz.

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği son üç yıldır spor alanlarında, özellikle futbol alanlarında gerçekleşen çeşitli şiddet eylemlerine yönelik 6 defa suç duyurusunda bulundu. Bir sivil toplum örgütünün -özel olarak buna odaklı çalışmıyorsa-, kaynak ve kapasitesi itibarıyla sürekli suç duyurusunda bulunması mümkün değildir. Bu duyuruların bir amacı da, bu suçların daha fazla oluşmaması için sürdürülebilir ve yapısal düzenlemeleri uygulamakla sorumlu olan, koca koca bütçelere ve personele sahip ilgili bakanlıkların, bu bakanlıklara bağlı federasyonların, bu federasyonlara bağlı kulüplerin ve komitelerin bu suçları duyması ve gerekli koruyucu-önleyici çalışmaları yürütmesidir. Bu duyuruların amacı şiddet eylemleri münferitmiş gibi kişilere yönelik cezaların artması ve sosyal medyada linç edilmeleri değil, şiddetin beslendiği ve gerekçelendirildiği sembolik eylemlere yönelik cezasızlığın giderilmesidir.

Nitekim CŞMD de, hak-temelli çalışan bir sivil kurum olarak yalnız suç duyurusunda bulunmakla kalmayıp, Nisan 2018’de yukarıda geçen İçişleri Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Futbol Federasyonu gibi kurumlara ve Milli Olimpiyat Komitesi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı‘na dilekçeler gönderdi. Bu dilekçelerde, ilgili kurumun şiddeti azaltmadaki sorumlulukları kendi mevzuatlarından örneklerle kendilerine hatırlatılarak harekete geçmeleri önerildi. Herhangi bir geri dönüş almadığımız bu dilekçelerde kurumlar arası işbirliği ve çalıştay gibi çalışmalar da talep edildi.

Yanısıra kulüplerle temas kurarak spor alanlarında üretilen toplumsal cinsiyet temelli şiddet eylemlerinin azaltılması konusunda sorumlulukları hatırlatıldı. Kendilerine işbirliği önerdik ve hatta yapılacak çalışmalara örnek teşkil etmesi açısından bir liste hazırladık.

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği olarak suç duyurusunda bulunduğumuz bu eylemlerin hiçbiri fiziksel şiddet içermezken, toplumsal cinsiyet temelli şiddet, cinsel yönelim ayrımcılığı, cinsel istismar ve tecavüzün normalleştirilmesi gibi kitlesel şiddetin artmasında ve yaygınlaşmasında önemli rolü olan, kitlelere ve bireylere “sen de bu şiddeti çevrende rahatlıkla uygulayabilirsin” mesajı veren eylemlerdi. Peki neydi bu mesajlar?

Örneğin;

– Rakip takımın forması giydirilerek bir cansız mankenin taciz edilmesi ve yakılması ile kadınların rahatlıkla aşağılanabileceği, kadın sembolleri ile “yenilen ve küçük düşürülen” herkesin taciz edilebileceği ve bunun masum bir deşarj yöntemi olduğu,

– Kanlı çarşaf sembollü pankartlar taşıyarak, rıza içeren veya içermeyen cinsel eylemlerle “rakibi yenerek cezalandırma”nın aynı şey olduğu ve kişilerin cinsel şiddet uygulayarak başka kişileri rahatlıkla yenebileceği ve cezalandırabileceği,

– “17ye kadar illegal, 17den sonra legal” pankartıyla rakibi yenerek zafer elde etme ile çocuk ve ergenlere yönelik cinsel istismarın benzer şeyler oldukları, “rakip yenilmek istemese de/eylem illegal olsa da” yapılanın zafer ve meşru olduğu,

– Kitlelerin tecavüz marşları eşliğinde rakibe attığı golleri, yani sportif bir başarıyı kutlayabilecekleri ve bunda hiçbir sorun olmadığı, tecavüzün “güç uygulayarak kazanmak-yenmek-cezalandırmak” demek olduğu ve bunun da başarmak, başarılı olmakla aynı şey oldukları,

– Bir spor muhabirinin Almanya’nın Dünya Kupası’ndan elenmesini yorumlarken sarfettiği “Her genç kızın başına gelebilecekler, Alman Milli Takımı’nın da başına geldi” sözleri ile genç kadınların kaybetmeye ve cinsel şiddete maruz bırakılmaya mahkum oldukları,

gibi mesajlar… Bu mesajlar yetkili kurumlar ve yargı organlarının ısrarla espri, erotizm, düşünce özgürlüğü gibi kalıplara sokmaya çalıştıkları ve gerekçelendirdikleri eylemler. Sonuçta ölen veya yaralanan yok. O esnada belki yok, ama hemen her maçta (yani her gün en az 2-3 kere) verilen bu kitlesel mesajların kaç kişinin öldürülmesine, cinsel şiddete ve cinsel istismara maruz bırakılmasına yol açabileceğini öngörmek çok da zor değil. Her gün öldürülen ve cinsel şiddete maruz bırakılan kadınların sayısını Bianet’in tuttuğu çeteleden biliyoruz.

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği, en son yaptığı suç duyurusuna verilen takipsizlik kararına bugün itiraz etti.

Bu son suç duyurusu her ne kadar Rasim Ozan Kütahyalı’nın canlı yayındaki futbol programında, bir komedi şovu sergilercesine oluşturulan tecavüz mizanseni sonucu ilaçlı gazoz içirilerek bayıltılması üzerine olsa da, suç eylemi aslında tüm izleyicilere canlı yayında verilen mesajın kendisiydi. R.O.K. tıpkı “kötü yola düşürülerek tecavüz edilen ve üzerinden zafer elde edilen kadınlar” gibi, futbol maçında yenilen bir takımın temsilcisi durumuna düşmüştü ve hak ettiği cezayı, “Hadi canım, iç yavrum” söylemleri eşliğinde canlı yayında sembolik olarak tecavüz edilmesiyle görmüştü. Yalnız ona içirilen ilaçlı gazoz sadece sembolik değildi ve canlı yayında gerçekten ilaçla bayıltılmış, kendine gelebilmek için kusturulması gerekmişti. Biz bu olayı sadece kustuktan sonra söylediği “ırkçı küfür”e yönelik tepkiler ve özür dilemesi ile biliyoruz. Ancak “sembolik tecavüz şakası” nedense hiçbir savcının ya da duyarlı takipçinin dikkatini çekmedi. Basında bile geçmedi. Türkiye Barolar Birliği Başkanı’nın suç duyurusu dilekçeleri hazırlayıp halkı suç duyurusuna bulunmaya davet ettiği, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Hidayet Türkoğlu’nun savcıları göreve çağırdığı, R.O.K.’nın Beyaz TV’den kovulmasına sebep olan olay, son derece önemsiz bir “şaka” sonrası Kütahyalı’nın ırkçı küfür etmesi idi sadece. Boşnaklara ayrımcı küfür edilmesini kimse hazmedememişti ancak bir saat süren bir mizansen içerisinde tecavüz söylemleri üzerinden kadınların aşağılanması bir sorun olarak görülmüyordu. Bizim suç duyurumuzda savcılık yapılan eylemlerin ‘erotik içerikli söylemler’ olduğu ve kamu düzenine zarar verme olasılığı bulunmadığı gerekçesiyle, soruşturma yapmaksızın ve delil toplamadan kovuşturmayı reddetti.

Yukarıdaki örnek ülkemizde işlenen ayrımcılık suçlarına yönelik çifte standart ve tecavüz üzerinden kadın düşmanlığının ne denli kanıksandığını göstermesi açısından çarpıcıdır. Meslek uzmanlarının (hakimler, savcılar, adli tıp uzmanları, avukatlar, psikologlar, öğretmenler, dişçiler, psikolojik rehber ve danışmanlar, reklamcılar, gazeteciler vs. Vs.) özellikle de kamu görevlilerinin şiddetin önlenmesine yönelik her türlü koruyucu-önleyici çalışmaya ne kadar muhtaç olduklarını da göstermektedir. Bu anlamda yetkili kurumların toplumsal cinsiyet temelli şiddet ve cinsel şiddet/istismar konularında hiç vakit kaybetmeden harekete geçmesi ve farkındalık artırıcı, kapasite güçlendirici eğitimler, mesleki süpervizyon ve performans değerlendirmeleri, koruyucu önleyici yaklaşım konusunda sürdürülebilir programlar oluşturmaları ve uygulamaları gerekmektedir. Aksi halde, bu kadar ceza artırımına rağmen neden bir türlü cinsel şiddet ve istismarın azalmadığını, “neden hiçbir şeyin değişmediğini” yıllarca birbirimize sormaya devam edebiliriz.

Kamuoyuna ve tüm ilgili kurumlara duyurulur.

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği

23 Temmuz 2018

info@cinselsiddetlemucadele.org – +90 542 585 39 90