Gizem ve Gülay’ın gündeminde 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü var. Yazarlarımız erkek şiddetinin, toplumsal kalıpların ve dijital tehlikelerin gölgesinde kendine güvenen kızlar yetiştirmek için neler yapabileceklerini konuştular.
Gizem: Gülay, dün Dünya Kız Çocukları Günü’ydü. 2012’de Birleşmiş Milletler (BM) tarafından alınan bir kararla, kız çocuklarının cinsiyetlerinden ötürü maruz kaldığı eşitsizlik konusundaki farkındalığın arttırılması amacıyla 11 Ekim kutlanmaya başlamış. O günden beri ülkemizde de etkinlikler düzenleniyor. Sen de cinsiyet sebepli eşitsiz durumlara maruz kaldığına şahit oldun mu Bilge’yi yetiştirirken?
Gülay: Aslında bu yıla kadar ona pek bahsetmiyordum, küçük yaşta ‘kızlar ayrı’ gibi hissetmesini hiç istemedim. Bir süredir kadınlara yapılan ayrımcılık üzerine daha açık konuşuyoruz. Toplumsal sorunları anlayacak yaşta olduğu için detaylıca anlatabiliyorum. En basit örneğimiz; Bilge basketbol oynamak istiyordu ama kız basket takımı yok. Karma takımlarda oynadı ama erkekler aralarında kız çocuğu istemedi.
Gizem: Evet, istemiyorlar. Şimdiden bizimkine “Sen kızsın” deyip futbol oynatmıyorlar. O da bir güzel vuruyor toplara, görmen lazım. “Anne, erkek değilim, kızım diye beni oynatmıyorlar” diyor. Bu defa ben gidiyorum çocukların yanına. 5-6 yaşındaki erkek çocuklarını kızların da futbol oynayabileceğine ikna etmem o kadar uzun sürüyor ki anlatamam.
Gülay: Okullarda öğretmenlerin, spor kulüpleri yöneticilerinin bunları aşması kolay aslında ancak bunun bir sorun olduğunu kabul etmeleri gerekiyor önce. Ama toplumsal kalıplar o kadar sorgusuz sualsiz kabul ediliyor ki… Daha doğduğu anda kızları belli renklere ve oyuncaklara mecbur bırakıyorlar.
Gizem: Evet. Lorin emziğini özellikle mavi isterdi, eczacı gülerdi. 2 yaşındayken ayakkabılarını mavi aldırmıştı dedesine. Ama şimdi görsen bir pembe delisi, toplumsal baskılara daha fazla direnemedi evladım (gülüyor). Şaka bir yana, ağaç yaşken eğiliyor, daha küçük deyip geçmemek lazım. Tam tersi örnek vermek gerekirse; Lorin hep beni araba kullanırken görüyordu. Bir gün dayısının araba kullandığını görünce “Dayı eykekley ayaba kuyyanmaz ki” demişti.
Gülay: Aferin Lorin’e, böyle böyle o kalıplar yıkılacak işte. İlkokula yeni başladığında okul kitapları ve çevresinden görüp duyduklarının etkisiyle babasının ev işi yapmasını sorgulamıştı Bilge. Evde herkesin görevleri olduğu öğretiliyor ya. Artık büyüdü, böyle şeylerden kurtulduk.
Gizem: Gördüğünü, duyduğunu örnek alıyor çocuk. Hep konuştuğumuz gibi biz onların aynasıyız ve aslında onları küçük yaşta eşitlik konusunda doğru bilgilendirmek hiç de zor değil.
MESAJLARA DİKKAT!
Gülay: Ben bunu daha önce anlatmışımdır ama tekrar söyleyeyim, hiçbir masal kitabını orijinal haliyle okumadım Bilge’ye. Prensesi kurtaran prens olsa bile evlenip mutlu yaşamadılar, çok iyi arkadaş oldular, birlikte başka ülkeleri keşfe gittiler veya bilimsel araştırmalar yaptılar. Böyle söyleyince komik gelebilir ama o minicik kafasına kurtarılıp evinin kadını olması gibi kalıpları yerleştirmek istemedim. Bu çok içsel gelişti bende ama artık böyle masal kitapları var.
Gizem: Hatta klasikleri, dilini düzenleyip yeniden bastılar. Evin içinde anne-baba davranışını değiştirse ayrıca pek bir şey yapmaya gerek kalmıyor aslında. Lorin’in gündeminde bu aralar “Erkeklere pek bayılmam, zaten evlenecek de değilim” gibi cümleler var mesela. “O ne demekmiş, tabii ki evlenirsin” de demiyorum. “Evlenme kızım, aferin” de demiyorum. “Böyle düşünmenin sebebi nedir” diye sorup duygusunu anlamaya çalışıyorum sadece.
Gülay: Neymiş duygusu?
Gizem: Çok yaramazmış erkek çocukları Gülay Teyzesi, hırçınlarmış bir de. Onlarla oyun oynamak, anlaşmak çok zormuş.
Gülay: Ben hep bir kızım olsun istedim. Lorinciğimizin de dikkat çektiği gibi oğlanlar biraz yaramazlık yapabiliyor. Şakası bir yana, yazar Buket Uzuner’in dediği gibi ‘kız neşesi’ diye bir şey var. İstedim ki evimizde neşe daim olsun. Fakat ülkece öyle bir duruma geldik ki kız çocuklarımızın neşesini çaldılar! Kız çocuğu annesi olmak, hem bu eşitsizlikle mücadele etmek, kızının kafasını saçma sapan şeylerle doldurmasınlar diye sürekli tetikte olmak hem de canının güvenliği için bitmeyen bir endişe içinde olmak demek.
Gizem: Haklısın. Bir erkek tarafından surdan aşağıya atılan kızının bedenini gören anneyi sanırım ölene kadar unutmayacağım. Her gün daha zor ve bunaltıcı bir gündeme uyanıyoruz. Artık benim etrafımdaki erkek annelerinin de içi rahat değil. Kız çocuklarını bilinçlendirmek çok önemli. Benim en büyük kuralım doğruyu konuşmak. Bunu alışkanlık edinsin diye de önce ben ona her şeyin doğrusunu söylüyorum. Noel Baba, diş perisi, çocukları getiren leylekler… Lorin bunların hepsinin birer masal olduğunu, aslında tüm hediyeleri benim getirdiğimi çok küçük yaştan beri biliyor. Geçen gün arkadaşım onu çocukça bir yalanla kandırmaya çalıştı. Lorin “Annem beni hiç kandırmadan büyüttü, doğruyu söyleyebilirsin” diye cevap verdi. Gülay gözlerim doldu, emeğimin karşılığını almış gibi hissettim.
Gülay: Sen anlatırken benim bile gözüm doldu. İkinize de bravo. Bizim de en temel kuralımız şu ve Bilge’ye hep şöyle diyoruz: “Ne olmuş olursa olsun, dünyada senin iyiliğini en az senin kadar düşünecek sadece iki insan var, annen ve baban. Bu nedenle yaşadığın tüm sorunları bizimle paylaş, çözüm konusunda bizden daha fazla kimseye güvenme.” Anne ve babasına şartsız güvenmek çocuğun güvenliği için önemli bir ilk adım.
Gizem: Çok doğru Gülay. Çocukları yetiştirirken güvenecekleri kişilerin ebeveyni olduğunun altını çizmek çok önemli. Bununla birlikte bizlerin destek alabileceği çok güzel kitaplar ve dernekler var. Ben geçen sene kitapçıda görüp ‘Küçük Feministin Kitabı’nı almıştım Lorin’e. İsveçli yazar Sassa Buregren’in Güldünya Yayınları’ndan çıkan kitabı cinsiyetten bağımsız tüm çocuklara yönelik yazılmış. Çocukların kitaplığını özenle kurmak, ailelerin toplumsal cinsiyet eşitliği adına atması gereken önemli adımların başında geliyor. Genç kızları da unutmamak lazım. Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin ‘Ne Var Ne Yok’ adlı bir gençlik programı var. Bir göz attıktan sonra belki Bilge’ye de kaynak olarak sunarsın. İnternet sitelerinde ‘Gençler İçin Güvenli İlişkiler Kılavuzu’nu bulmak mümkün. Şiddet içeren ilişkilerin ve özellikle gençlerin ayırt etmekte zorlandığı flört şiddetinin altını çiziyorlar.
BERABER İZLİYOR, DİNLİYORUZ
Gülay: Dizilerin körüklediği ‘maço’ erkek-sessiz kız aşkı gençler arasında salgın gibi yayılıyor. Buna çok üzülüyorum. Çocuk ve gençlerin ne okuması gerektiğini biliyor, öneriyoruz ama ne izlediklerine yeterince dikkat etmezsek internet, sosyal medya ve TV yayınları üzerinden çok tehlikeli mesajlara maruz kalıyorlar.
Gizem: İzledikleri her şeyi denetleyebilmek neredeyse imkânsız. Küçük çocuklar için aile sınırlandırma özellikleri var ama belli bir yaşın üstündeki gençleri nasıl takip edeceğiz?
Gülay: Zaman zaman cihaz geçmişlerine bakıyorum. Yeni bir şey izliyorsa soruyorum, ilgilenmesem de ilgimi çekmişçesine beraber izliyoruz. Müziğe çok düşkün, yeni bir grup ya da şarkıcı keşfetmişse beraber dinliyoruz. Memes (internette popüler olan resim, video vb.) gibi şeylerle konuşuyor gençler, biliyorsun. Bize de gönderiyor.
Kimini anlamasam da çok gülüyorum ki göndermeye devam etsin. Ofansif mizah adı altında, tehlikeli sınırlarda, cinsiyetçi veya faşizan bir tutum görüyorsam hemen anlatıyorum. Farkındalık kazanması için konuşuyoruz bol bol…
Gizem: Anladığım şu ki çocuklarla iletişim hiç kesilmemeli. Özellikle de ergenlik çağında kendi dünyalarına çekildikleri o yaşlarda bunu bir görev edinip bir yerinden onların sohbetine, dünyasına dahil olmalıyız.
Gülay: 2 yaşında veya 12 yaşında hiç fark etmez, çocuklar bize bir şeyler anlatır. Bazen kelimelerle bazen de tavırlarla… Bize düşense dediğin gibi iletişimi asla kesmemek, onları anlamaya çalışmak.
Kaynak: Hürriyet Gazetesi www.hurriyet.com.tr
https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/cocukla-hayat/kizlarimizin-nesesi-calinmasin-diye-42559726